İzmir ilimiz, psikanaliz eğitiminde İstanbul’la birlikte öncü olmuş bir şehirdir. 1990 yıllarında Psikanalist Dr. Celal Odağ büyük bir fedakarlık yaparak Halime Odağ vakfını kurdu. Almanya’da uzun yıllar çalıştıktan sonra maddi ve manevi fedakarlıklar yaparak yıl boyunca değişik zamanlarda Türkiye’ye gelerek, buradaki psikiyatri asistanlarına psikanaliz eğitimi verdi. Ayrıca dünyanın çeşitli yerlerinden, Amerika, İngiltere, Almanya, İsrail gibi ülkelerden dünyaca ünlü psikanalistleri ülkemize davet ederek bu eğitimlere dahil etti.
Ben de bu eğitimlerde yer aldım. 1995-2000 yılları arasında Doç. Dr. Celal Odağ yönetiminde 450 saat Psikanalitik Yönelimli Grup Psikoterapisi gruplarına katıldım. Bu süre zarfında Halime Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Vakfı’nın gerçekleştirdiği teorik eğitim ve olgu süpervizyonu gruplarına 300 saat katıldım. Prof. Dr. Vamık Volkan; Prof. Dr. Maurice Apprey; Prof. Dr. Orhan Öztürk; Prof. Dr. Ülkü Elif Gürışık; Dr. Rafael Moses; Dr. Rena Moses; Dr. Norbert J. Hartkamp; Prof. Dr. Prof. Dr. Yeşim Erim; Prof. Dr. Salman Akhtar bu eğitimlere katkıda bulunan ve süpervizyon veren uluslararası psikanalistlerden bazılarıdır.
Benimle birlikte birçok psikiyatrist İzmir’de bu eğitimlere katıldı ve bazıları halen İzmir’de psikanalitik psikoterapi ve psikanaliz uygulaması yapmaktadır. Bununla birlikte meslek hayatım boyunca yardım arayışı için başvuran çok az sayıda hasta doğrudan psikanalitik terapi isteyerek başvurmaktadır. Bu hastaların da tam olarak nasıl bir terapi istediklerini bilmediklerini gördüm.
Serbest çağrışıma dayalı, psikiyatristin nötr kaldığı, aktarım üzerinden çalışan bir psikanaliz sık görüşmeler gerektiren uzun süreli bir terapidir. Bununla birlikte psikanalitik terapi pratik koşullar nedeniyle uygulamasa bile teorinin bilinmesinin hastanın bütüncül olarak anlaşılmasında çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Örneğin evlilik sorunları için başvuran ve eşini sorunlarının kaynağı olarak gören birisinin nasıl olup da ilişkinin en başından beri sorunların gelişmesinde kendisinin de katkıda bulunmuş olduğunun gösterilebilmesi ancak ilişkinin psikodinamiğinin anlaşılmasıyla mümkün olabilir. Ya da majör depresyon tanısı alan bir hastanın tedavisinde ilaçlar kullanılsa da depresyonun gelişiminde hastanın geçmiş ve yakın zamandaki kayıplarının katkısının görülebilmesi önemlidir.
Psikanaliz deyince birçok insanın aklına hastanın sedirde uzandığı bir terapi gelir. Oysa psikanalizin yüzyıllık gelişim sürecinde hastanın sedirde uzandığı ve terapistin hastanın arkasında oturduğu terapi biçimi giderek daha az uygulanır olmuştur. Yine benzer şekilde terapistin nötralitisi de dahil olmak üzere Freud’un birçok görüşü katkılarla geliştirilmiş ya da bazı görüşlerinden tamamen vazgeçilmiştir.
Sonuç olarak bir psikiyatrın psikanalitik teoriyi klasik psikanalizi uygulamasa da bilmesi önemlidir. İzmir’de Celal Odağ Vakfı sayesinde yetişen psikiyatristlerin bu kuramı öğrenmiş ve öğrenmekte olmalarının hastalar için çok önemli bir kazanç olduğunu düşünüyorum.